12 Mart 2012 Pazartesi

FENERE ENDEKSLİ PİYASA

Mayıs başında serin ve bulutlu bir sabah bir çay ocağında oturmuş, çay ve gazete eşliğinde güne intikal etmeye debeleniyordum. Depreşik havaların depresifliği, akşamdan kalmalıkla birleşince, gayet nahoş bir artetki bırakıyor. O nedenle, yanımdaki iki lümpen proleteryanın muhabbeti beynimde çınlıyordu. Mecburen, okumadan dinlemeye geçtim.
Fener’in Galatasaray’i yendiği haftasonunun ertesindeydik. Ligin tamamlanmasına üç hafta kalmıştı ve iki takımın puanları eşitti. Fener’in averajı, Gassaray’ınkinin yalnızca bir üstündeydi. Yıllar öncesinin menşur ‘8-0’lık Ankaragücü şikesinin anımsatılmasından başlandı, Fener’in nasıl olup da son 5 maçta bu kadar puan yitirdiğine geçildi (ki matematik ordinaryüs profesörü gibiydiler), sonunda son maçlarda avantajın Fener’de olduğuna vardılar. Anlaşılacağı üzere Fener’liydiler.
De sonrası muazzamdı.
Fener’in şampiyon olmasının piyasayı nasıl açacağını, işlerin nasıl düzeleceğini, birbirlerine ballandıra ballandıra anlattılar. Hesapça Fener, şampiyon olunca kesenin ağzını açacaktı. İnsanlar, Fener malzemeleri (tişört, atkı, vb) alacaktı. O ona, o ona derken, paralar dönecekti.
Dümura uğradım.
Utanmasalar; borsa patlayacak, yirmi milyon turist gelecek, ihracat ithalatı geçecek, dış borçlar sıfırlanacak, diyeceklerdi. Belki de demişlerdir, nereden bileyim? Çayımı yarım bırakıp mekandan tüydüm. Halkımızın, ‘üç tanesini sallandır bak, bir daha yapıyorlar mı?’lı ‘berber-parti-ekonomi’ şeytan üçgeninden, burayaki dikey geçişini ben bir yerlerde kaçırmışım. O kadar da, on beş yıldır günün on iki saatı boyunca,  sokak yaşlısı kaldırım mühendisliği stajımız var.
Bu akılları, onlara verse verse, başkan Yıldırım vermiştir. En iyisi, Derviş’in yerine onu geçirelim. Yanlış anlaşılmasın, ‘ona’ demedim. Zaten, uyuşturucu kaçakcılığı sabıkalısı Ali Şen’in başkanlığını alkışlayanlar, ‘bana’, pardon kültürümüze yeterince geçirmiş durumdalar. Hele hele, bir zamanların İstanbul Rumları’nın takımı olan Fener’in, kuçu kuçu faşistlerinin eline düşmesi, herkese giren, yeterince büyük bir kazıktı.
Yani şimdi, Fener’in şampiyonluğuna ilişkin neler hissettiğimi, ayrıca söylemem gerekmiyor değil mi?
Ha, ben mi? Ben takım tutmam. Hayatımda hiç maça da gitmedim. Ayrıca, lümpen entelejensiyanın üçüncü milenyumda durup dururkene, futbolu keşfedivermelerine de acjayip gıcığım.
(9 Mayıs 2001)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder