12 Mart 2012 Pazartesi

BİLGİSEL YOZLAŞMA

1990-2000 arasındaki post-post-modern dönem, öncülü 1946-1989 arasındaki post-modern dönemin muğlaklaşmasını ve kaypaklaşmasını had safhadan ötelere taşıdı.

Bilgi yarışmaları, beyin yıkamalar, peçeteci reklamcılar, Soğuk Savaş propagandaları, ‘ne olsa gider’ler, bilimcilerin teknotratlaşmaları, informatik-kognitif grileşmeler, küçük burjuva ayırtsızlıkları, ergen faşizmleri…

Tarihin duralama, gerileme, mayalanma, harmanlanma dönemlerinde agnostizmler (bilinemezcilikler) güçlenir. Felsefe tarihine kısa bir bakış bunu görmemizi sağlayacaktır. Walter Benjamin de, tarih çökerken, büyücülük, falcılık, burç merakı, manyetizmacılık, spiritüalizm, hipnozculuk türü davranışların arttığını saptar.

1500-1918 arasında Dünya’nın kültürel lokomotifi Avrupa idi. Tüm bilimciler, düşüncüler ve öncü sanat akımları oradan çıktı. 1919-1939 arasında ABD onun yerine ikame oldu. Ancak, bir boşluk olarak geldi. Tek bir ABD’li felsefeci çıkmadı. Tüm bilimciler ithal malı idi. Avrupa’nın sanat sinemasına karşı, Holywood bir hiç bile sayılamadı. ABD almanklarında bile, tek Abd kökenli sanat dalı sayılan caz bile, ABD dışından zorla getirilmişy Afrikalılar’ın acılarından oluştu.

ABD, iki dünya savaşında kündeye gelen Avrupa’nın yerini Soğuk Savaş dönemihnde tümüyle aldı. Dünyanın sanat başkenti New York oldu. Eh, ABD’nin deyozlaşmadan başka birşey üretemyeceği yüzyılın başında belliydi.

Bir ABD’li Heisenberg düşünebiliyor musunuz? Bir Kafka? Bir Nietzsche? Bir Marx?

ABD de, düşmanını yok edince bitti. Geçerli aksiyolojiler üretemeden çürümeye ve komaya başladı. Artık aşı yapabileceği taze filiz ve sürgün de yok, çünkü hepsini kuruttu.

Olgu Türkiye’de gözleniyor: Ders kitaplarındaki safsatalar (evrim karşıtlığı, vb), resmi tarih (anlatılmayan mübadele), artmayan gazete tirajları (15 yıldır 3 milyon civarı), yetersiz okuryazar oranı (resmen % 70 deniyor ama fiilen % 60’ın altındadır), kitabın korkulan bir tabu olması, kitap tirajları (yılda 1.000 civarı)

Tabii şu sormak gerek: Türkiye Cumhuriyeti’nde yozlaşacak denli bir bilgi birikimi oluşmuş muydu ki?… (11 Şubat 2002)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder